Türkçe | English | Arabic |
32
Gece Namazının Ardından
Günahları İtiraf Hususunda Kendisi İçin Duası
Allah’ım, ey hükümranlığı ebedi ve sürekli olan; ey ordusuz ve yardımcısız güçlü ve kudretli olan sultan; ey günlerin, ayların, yılların ve asırların geçmesine rağmen izzeti bâki olan! Saltanatın o kadar güçlü ki, ne ilki vardır, ne de sonu. Hükümranlığın o kadar yüce ki, kimse onun sonuna ulaşamaz ve niteleyenler, onun en aşağı mertebesini bile niteleyemezler. Sıfatlar sende kaybolmuştur; nitelikler yüceliğine dayanamayıp dağılmıştır; çok ince düşünen akıllar dahi büyüklüğünün karşısında hayran kalmıştır. Böylece, sen ilkliğinde ilk olan Allah’sın; bununla birlikte zevali olmayan daimî de sensin. Ben ise ameli az, emeli çok, güçsüz bir kulum. Rahmetinle koruduğun hariç, tüm bağlantı vesileleri elimden çıkmıştır; affına olan ümidimin dışında hiçbir ümidim kalmamıştır. Sana itaat olarak sayabileceğim amelim pek az, isyan olarak itiraf edeceğim şeyler ise pek çoktur. Ancak ne kadar kötü de olsa kulunu affetmek sana güç değildir. O halde beni affet. Allah’ım, işlerin gizliliklerini ilminle kuşatmışsın. Bilginin yanında her gizli açıktır. En ince, en zarif işler, en gizli sırlar sana gizli değildir. Ben, helak edici küçük günahlardan ve yok edici büyük işlerden sana kaçmış, sana sığınmış iken, beni aldatmak için senden mühlet isteyip de mühlet verdiğin, beni saptırmak için kıyamete kadar bekletilmesini isteyip de beklettiğin düşmanın bana musallat olmuş ve beni yere yıkmıştır. Sana karşı gelip kötü çabamla gazabını hakkettikten sonra da aldatma perdesini kaldırıp beni ve işimi yadırgayarak bana sırt çevirmiş, benden kaçmış ve beni gazabının sahrasında yalnız bırakmış, intikamının avlusuna atmıştır. Ne katında bana şefaat edebilecek bir şefaatçi; ne sana karşı bana güvence verebilecek bir güç sahibi; ne beni senden koruyabilecek bir kale; ne de senden kaçarken sığınabileceğim bir sığınak var. Sana sığınıp suçunu itiraf edenin durumu, bu. O halde fazlın beni kapsamalı; affın halime şamil olmalı; tövbe eden kullarının en nasipsizi, ümitle kapına gelenlerin en ümitsizi olmamalıyım. Beni bağışla. Hiç kuşkusuz, sen, bağışlayanların en iyisisin. Allah’ım sen emrettin, ben terkettim; sen sakındırdın, ben işledim; kötü düşünce, yanlışı bana süsledi, içine düştüm. Orucuma tanık tutabileceğim bir gündüz; teheccüd ile geçirdiğimden dolayı medet umabileceğim bir gece yok. Yerine getirmeyenin helakine sebep olacak farzlarının dışında, ihya ettiğim için övülebileceğim bir sünnet bilmiyorum. Benim için fazilet sayılabilecek müstehap bir amelim bulunmamakla birlikte, farzlarının birçoğundan da gaflet etmişim; belirlediğin sınırlara riayet etmeyerek yasaklarının birçoğunu çiğnemiş, birtakım büyük günahları irtikâp etmişim. Ama bununla birlikte sen, lütfunla beni rüsvay etmemiş, çirkinliklerimi örtmüşsün. Benim durumum, kendinden yana senden utanan, kendine kızgın, senden hoşnut olan, tam bir teslimiyet ve tevazu ile sana gelen, günahların ağırlığından beli bükülen, sana ümidi olduğu halde senden korkan, ümit edilmeye en layık ve yasaklarından sakınılması en gerekli olan kimse olarak seni gören birinin durumudur. O halde, ey Tanrım, ümit ettiğimi bana ver; korktuğumu başıma getirme ve rahmetinin getirilerini bana ihsan eyle. Hiç kuşkusuz, sen, umulanların en cömerdisin. Allah’ım, şu fena evinde, denklerimin huzurunda, affınla kötülüklerimi örttüğün, lütfunla beni rüsvay etmediğin gibi, beka evinde de, mukarreb melekler, mükerrem resuller, şahitler-şehitler ve salihlerden oluşan tanıkların durdukları yerlerde, kötülüklerimi gizlemeye çalıştığım komşuların, gizlide yaptıklarımı bilmelerinden şiddetle kaçındığım akrabalarımın huzurunda beni rüsvay etme. Tanrım, onların kötülüklerimi örteceğine güvenmedim; fakat senin bağışlayacağına güvendim. Çünkü güvenilmeye en layık olan, kendisinden bir şey istenilenlerin en eli açık olanı, merhameti umulanların en şefkatlisi sensin. O halde bana merhamet eyle. Allah’ım, sen, beni hakir bir su olarak, kemikleri birbirine girmiş, yolları dar bir omurgadan, perdelerle kapladığın dar, bir rahime indirdin. Orada beni hal-den hale evirip çevirdin; benim için birtakım uzuvlar öngördün; nihayet son şeklimi aldım. Bu evreleri sen, Kitabında; nutfe, sonra kan pıhtısı, sonra et parçası, sonra kemik, sonra kemiğe et giydirme, sonra da dilediğin gibi bambaşka bir yaratık meydana getirme olarak nitelendirmişsin. (Mü’minun/14) Rızkına muhtaç olup ihsanının imdada yetişmesine kesin gereksinim duyduğum zaman da, beni karnına yerleştirip rahimine koyduğun cariyenin yiyecek ve içeceğinin fazlasından benim için azık oluşturdun. Tanrım, eğer o hallerde beni kendi gücümle baş başa bırakıp kendi kuvvetimle yetinmeye mecbur kılsaydın, güç benden ayrılır, kuvvet benden uzaklaşırdı. lütfunla şefkatli, bilgili ve iyi bir besleyici olarak beni besledin ve bunu kereminle bugüne kadar hep yaptın. İhsanının kesildiği, lütfunun azaldığı bir dönem bilmiyorum. Bununla birlikte bir türlü güvenimi sağlamlaştırıp da kendimi, benim için katında daha hayırlı olan işe (ibadet) veremiyorum. Çünkü şeytan dizginimi eline almış, (rızk konusunda) güvensizliğe, inançsızlığa sürüklemiştir beni. Onun, bana kötü komşuluğunu, nefsimin ona itaat edişini sana şikâyet ediyor, bana musallat olmasından sana sığınıyor ve hilesini benden geri çevirmeni niyaz ediyorum. Senden, rızkımı kolay bir yoldan vermeni istiyorum. Çünkü sen, ben istemeden önce, bana büyük nimetler vermiş, bunların karşısında şükretmeyi bana ilham etmiş, böylece tüm övgüleri kendine özgü kılmışsın. O halde Muhammed ve âline salat eyle ve rızkımı elde etmeyi bana kolaylaştır. Beni, kendisine mukadder edilene yetinen, kendisine ayrılan paya razı olanlardan kıl. Cismimin ve ömrümün geçip giden bölümünü sana itaatte geçmiş kabul et. Hiç kuşku yok, sen, rızk verenlerin en iyisisin. Allah’ım, sana isyan edene karşı katılığının göstergesi olan ve hoşnutluğundan yüz çevireni kendisiyle tehdit ettiğin, aydınlığı karanlık, kolayı acıklı ve uzağı yakın olan ateşten sana sığınırım. (Allah’ım,) bir kısmı bir kısmını yutan, bir kısmı bir kısmına saldıran ateşten; kemikleri çürüten, ehline kaynar su içiren, kendisine yalvarana acımayan, kendisinden şefkat dileyene merhamet etmeyen, kendisine boyun eğip teslim olana azabını hafifletmeye gücü yetmeyen, oturanlarını sahip olduğu acıklı ve şiddetli azabının en yakıcısıyla karşılayan ateşten sana sığınırım. Onun, ağızları açık akreplerinden, azı dişleriyle sokmaya hazır yılanlarından, oturanlarının barsakları ve yüreklerini parçalayan, kalplerini kazıyan içeceğinden sana sığınırım. Senden, beni ondan uzaklaştıracak, ondan alıkoyacak olan şeye hidayet etmeni istiyorum. Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bol rahmetinle beni ondan koru; güzel affınla sürçmelerimi bağışla ve beni hor kılma; ey güven verenlerin en iyisi. Allah’ım, hiç şüphe yok, sen, hoşlanılmayandan korur, hoşlanılanı verir ve dilediğini yaparsın. Sen her şeye kadirsin. Allah’ım, iyiler anıldığı zaman Muhammed ve âline salat eyle. Gece gündüz birbirini kovaladığı sürece Muhammed ve âline salat eyle; bir salat ki, ardı ar-kası kesilmesin, sayıya sığmasın; havayı, yeri, göğü doldursun; razı olana kadar Allah ona salat etsin. Razı olduktan sonra da Allah ona salat etsin; bir salat ki, sınırı ve bitimi olmasın. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi.
|
32 His Supplication for himself in Confessing Sins after Finishing the Night Prayer
|
32
وَكانَ مِنْ دُعائِهِ عَلَيْهِ السَّلامُ بَعْدَ الْفَراغِ مِنْ صَلوةِ
اللَّيْلِ لِنَفْسِهِ فِي الاِْعْتِرافِ بِالذَّنْبِ
أَللّهُمَّ يا ذَا الْمُلْكِ الْمُتَأَبِّدِ بِالْخُلُـودِ، وَالسُّلْطانِ
الْمُمْتَنِعِ بِغَيْرِ جُنُود وَلا أَعْوان، وَالْعِزِّ الْباقي عَلى مَرِّ
الدُّهُورِ، وَخَوالِي الاَْعْوامِ وَمَواضِي الاَْزْمانِ وَالاَْيّامِ، عَزَّ
سُلْطانُكَ عِزّاً لا حَدَّ لَهُ بِأَوَّلِيَّة، وَلا مُنْتَهى لَهُ
بِآخِرِيَّة، وَاسْتَعْلى مُلْكُكَ عُلُوّاً سَقَطَتِ الاَْشْياءُ دُونَ
بُلُوغِ أَمَدِهِ، وَلا يَبْلُغُ أَدْنى مَا اسْتَأْثَرْتَ بِهِ مِنْ ذلِكَ
أَقْصى نَعْتِ النّاعِتينَ. ضَلَّتْ فيكَ الصِّفاتُ، وَتَفَسَّخَتْ دُونَكَ
النُّعُوتُ، وَحارَتْ في كِبْرِيائِكَ لَطائِفُ الاَْوْهامِ. كَذلِكَ أَنْتَ
اللّهُ الاَْوَّلُ في أَوَّلِيَّتِكَ، وَعلى ذلِكَ أَنْتَ دائِمٌ لا تَزُولُ،
وَأَنَا الْعَبْدُ الضَّعيفُ عَمَلاً، الْجَسِيمُ أَمَلاً، خَرَجَتْ مِنْ يَدي
أَسْبابُ الْوُصُلاتِ إِلاّ ما وَصَلَهُ رَحْمَتُكَ، وَتَقَطَّعَتْ عَنّي
عِصَمُ الاْمالِ إِلاّ ما أَنَا مُعْتَصِمٌ بِهِ مِنْ عَفْوِكَ، قَلَّ عِنْدي
ما أَعْتَدُّ بِهِ مِنْ طاعَتِكَ، وَكَثُرَ عَلَىَّ ما أَبُوءُ بِهِ مِنْ
مَعْصِيَتِكَ،
وَلَنْ يَضيقَ عَلَيْكَ عَفْوٌ عَنْ عَبْدِكَ وَإِنْ أَساءَ، فَاعْفُ عَنّي.
أَللّهُمَّ وَقَدْ أَشْرَفَ عَلى خَفايَا الاَْعْمالِ عِلْمُكَ، وَانْكَشَفَ
كُلُّ مَسْتُور دُونَ خُبْرِكَ، وَلا تَنْطَوي عَنْكَ دَقائِقُ الاُْمُورِ،
وَلا تَعْزُبُ عَنْكَ غَيّباتُ السَّرائِرِ، وَقَدِ اسْتَحْوَذَ عَلَىَّ
عَدُوُّكَ الَّذِي اسْتَنْظَرَكَ لِغَوايَتي فَأَنْظَرْتَهُ، وَاسْتَمْهَلَكَ
إِلى يَوْمِ الدّينِ لاِِضْلالي فَأَمْهَلْتَهُ، فَأَوْقَعَني، وَ قَدْ
هَرَبْتُ إِلَيْكَ مِنْ صَغائِرِ ذُنُوب مُوبِقَة، وَكَبائِرِ أَعْمال
مُرْدِيَة، حَتّى إِذا قَارَفْتُ مَعْصِيَتَكَ، وَاسْتَوْجَبْتُ بِسُوءِ سَعْيي
سَخْطَتَكَ، فَتَلَ عَنّي عِذارَ غَدْرِهِ، وَتَلَقّاني بِكَلِمَةِ كُفْرِهِ،
وَتَوَلَّى الْبَراءَةَ مِنّي، وَأَدْبَرَ مُوَلِّياً عَنّي، فَأَصْحَرَني
لِغَضَبِكَ فَريداً، وَأَخْرَجَني إِلى فِناءِ نَقِمَتِكَ طَريداً، لا شَفيعٌ
يَشْفَعُ لي إِلَيْكِ، وَلا خَفيرٌ يُؤْمِنُني عَلَيْكَ، وَلا حِصْنٌ
يَحْجُبُني عَنْكَ، وَلا مَلاذٌ أَلْجَأُ إِلَيْهِ مِنْكَ. فَهذا مَقامُ
الْعائِذِ بِكَ، وَمَحَلُّ الْمُعْتَرِفِ لَكَ، فَلا يَضيقَنَّ عَنّي
فَضْلُكَ، وَلا يَقْصُرَنَّ دُوني عَفْوُكَ، وَلا أَكُنْ أَخْيَبَ عِبادِكَ
التّائِبينَ، وَلا أَقْنَطَ وُفُودِكَ الاْمِلينَ، وَاغْفِرْ لي إِنَّكَ خَيْرُ
الْغافِرينَ.
أَللّهُمَّ إِنَّكَ أَمَرْتَني فَتَرَكْتُ، وَنَهَيْتَني فَرَكِبْتُ، وَسَوَّلَ
لِىَ الْخَطاءَ خاطِرُ السُّوءِ فَفَرَّطْتُ، وَلا أَسْتَشْهِدُ عَلى صِيامي
نَهاراً، وَلا أَسْتَجيرُ بِتَهَجُّدي لَيْلاً، وَلا تُثْني عَلَىَّ
بِإِحْيائِها سُنَّةٌ، حاشا فُرُوضِكَ الَّتي مَنْ ضَيَّعَها هَلَكَ، وَلَسْتُ
أَتَوَسَّلُ إِلَيْكَ بِفَضْلِ نافِلَة مَعَ كَثيرِ ما أَغْفَلْتُ مِنْ
وَظائِفِ فُرُوضِكَ، وَتَعَدَّيْتُ عَنْ مَقاماتِ حُدُودِكَ إِلى حُرُمات
انْتَهَكْتُها، وَكَبائِرِ ذُنُوب اجْتَرَحْتُها، كانَتْ عافِيَتُكَ لي مِنْ
فَضائِحِها سِتْراً. وَهذا مَـقامُ مَنِ اسْتَحْيا لِنَفْسِهِ مِنْكَ، وَسَخِطَ
عَلَيْها، وَرَضِىَ عَنْكَ، فَتَلَقّاكَ بِنَفْس خاشِعَة، وَرَقَبَة خاضِعَة،
وَظَهْر مُثْقَل مِنَ الخَطايا، واقِفاً بَيْنَ الرَّغْبَةِ إِلَيْكَ
وَالرَّهْبَةِ مِنْكَ، وَأَنْتَ أَوْلى مَنْ رَجاهُ، وَأَحَقُّ مَنْ خَشِيَهُ
وَاتَّقاهُ، فَأَعْطِني يا رَبِّ مارَجَوْتُ، وَآمِنّي ما حَذرْتُ، وَعُدْ
عَلَىَّ بِعائِدَةِ رَحْمَتِكَ، إِنَّكَ أَكْرَمُ الْمَسْؤولينَ.
أَللّهُمَّ وَإِذْ سَتَرْتَني بِعَفْوِكَ، وَتَغَمَّدْتَني بِفَضْلِكَ في دارِ
الْفَناءِ بِحَضْرَةِ الاَْكْفاءِ، فَأَجِرْني مِنْ فَضيحاتِ دارِ الْبَقاءِ،
عِنْدَ مَواقِفِ الاَْشْهادِ مِنَ الْمَلائِكَةِ الْمُقَرَّبينَ، وَالرُّسُلِ
الْمُكَرَّمينَ، وَالشُّهَداءِ وَالصّالحِينَ، مِنْ جار كُنْتُ أُكاتِمُهُ
سَيِّئاتي، وَمِنْ ذي رَحِم كُنْتُ أَحْتَشِمُ مِنْهُ في سَريراتي، لَمْ أَثِقْ
بِهِمْ رَبِّ فِي السِّتْرِ عَلَىَّ،
وَوَثِقْت بِكَ رَبِّ فِي الْمَغْفِرَةِ لي، وَأَنْتَ أَوْلى مَنْ وُثِقَ بِهِ،
وَأَعْطى مَنْ رُغِبَ إِلَيْهِ، وَأَرْأَفُ مَنِ اسْتُرْحِمَ، فَارْحَمْني.
أَللّهُمَّ وَأَنْتَ حَدَرْتَني ماءً مَهيناً، مِنْ صُلْب مُتَضائِقِ
الْعِظامِ، حَرِجِ الْمَسالِكِ، إِلى رَحِم ضَيّقَة، سَتَرْتَها بِالْحُجُبِ،
تُصَرِّفُني حالاً عَنْ حال، حَتَّى انْتَهَيْتَ بي إِلى تَمامِ الصُّورَةِ،
وَأَثْبَتَّ فِىَّ الْجَوارِحَ، كَما نَعَتَّ في كِتابكَ: نُطْفَةً ثُمَّ
عَلَقَةً ثُمَّ مُضْغَةً ثُمَّ عِظْاماً ثُمَّ كَسَوْتَ الْعِظامَ لَحْماً،
ثُمَّ أَنْشَأْتَني خَلْقاً آخَرَ كَما شِئْتَ.
حَتّى إِذَا احْتَجْتُ إِلى رِزْقِكَ، وَلَمْ أَسْتَغْنِ عَنْ غِياثِ فَضْلِكَ،
جَعَلْتَ لي قُوتاً مِنْ فَضْلِ طَعام وَشَراب أَجْرَيْتَهُ لاَِمَتِكَ الَّتي
أَسْكَنْتَني جَوْفَهَا، وَأَوْدَعْتَني قَرارَ رَحِمِها.
وَلَوْ تَكِلْني يا رَبِّ في تِلْكَ الْحالاتِ إِلى حَوْلي، أَوْ تَضْطَرُّني
إِلى قُوَّتي، لَكانَ الْحَوْلُ عَنّي مُعْتَزِلاً، وَلَكانَتِ القُوَّةُ مِنّي
بَعيدَةً، فَغَذَوْتَني بِفَضْلِكَ غِذاءَ الْبَرِّ اللَّطيفِ، تَفْعَلُ ذلِكَ
بي تَطَوُّلاً عَلَىَّ إِلى غايَتي هذِه، لا أَعْدَمُ بِرَّكَ، وَلا يُبْطِئُ
بي حُسْنُ صَنيعِكَ، وَلا تَتَأَكَّدُ مَع ذلِكَ ثِقَتي، فَأَتَفَرَّغَ
لِما هُوَ أَحْظى لي عِنْدَكَ. قَدْ مَلَكَ الشَّيْطانُ عِناني في سُوءِ
الظَّنِّ وَضَعْفِ الْيَقينِ، فَأَنا أَشْكُو سُوءَ مُجاوَرَتِهِ لي، وَطاعَةَ
نَفْسي لَهُ، وَأَسْتَعْصِمُكَ مِنْ مَلَكَتِهِ، وَأَتَضَرَّعُ إِلَيْكَ في
صَرْفِ كَيْدِهِ عَنّي.
وَأَسْأَلُكَ في أَنْ تُسَهِّلَ إِلى رِزْقي سَبيلاً. فَلَكَ الْحَمْدُ عَلَى
ابْتِدائِكَ بِالنِّعَمِ الْجِسامِ، وَإِلْهامِكَ الشُّكْرَ عَلَى الاِْحْسانِ
وَالاِْنْعامِ، فَصَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ وَسَهِّلْ عَلَىَّ رِزْقي،
وَأَنْ تُقْنِعَني بِتَقْديرِكَ لِي، وَأَنْ تُرْضِيَني بِحِصَّتي فيما
قَسَمْتَ لي، وَأَنْ تَجْعَلَ ما ذَهَبَ مِنْ جِسْمي وَعُمْري في سَبيلِ
طاعَتِكَ، إِنَّكَ خَيْرُ الرَّازِقينَ.
أَللّهُمَّ إِنّي أعُوذُ بِكَ مِنْ نار تَغَلَّظْتَ بِها عَلى مَنْ عَصاكَ،
وَتَوَعَّدْتَ بِها مَنْ صَدَفَ عَنْ رِضاكَ، وَمِنْ نار نُورُها ظُلْمَةٌ،
وَهَيِّنُها أَليمٌ، وَبَعيدُها قَريبٌ، وَمِنْ نار يَأْكُلُ بَعْضَها بَعْضٌ،
وَيَصُولُ بَعْضُها عَلى بَعْض، وَمِنْ نار تَذَرُ الْعِظامَ رَميماً، وَتَسْقي
أَهْلَها حَميماً، وَمِنْ نار لاتُبْقي عَلى مَنْ تَضَرَّعَ إِلَيْها، وَلا
تَرْحَمُ مَنِ اسْتَعْطَفَها، وَلا تَقْدِرُعَلَى التَّخْفيفِ عَمَّنْ خَشَعَ
لَها وَاسْتَسْلَمَ إِلَيْها، تَلْقى سُكّانَها بِأَحَرِّ ما لَدَيْها، مِنْ
أَلِيمِ النَّكالِ وَشَديدِ
الْوَبالِ. وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ عَقارِبِهَا الْفاغِرَةِ أَفْواهَها،
وَحَيّاتِها الصّالِقَةِ بِأَنْيابِها، وَشَرابِها الَّذي يُقَطِّعُ أَمْعاءَ
وَأَفْئِدَةَ سُكّانِها، وَيَنْزِعُ قُلُوبَهُمْ، وَأَسْتَهْديكَ لِما باعَدَ
مِنْها، وَأَخَّرَ عَنْها.
أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَأَجِرْني مِنْها بِفَضْلِ
رَحْمَتِكَ، وَ أَقِلْني عَثَراتي بِحُسْنِ إِقالَتِكَ، وَلا تَخْذُلْني يا
خَيْرَ الْمُجيرينَ.
إِنَّكَ تَقِي الْكَريهَةَ، وتُعْطِي الْحَسَنَةَ، وَتَفْعَلُ ماتُريدُ،
وَأَنْتَ عَلى كُلِّ شَىْء قَديرٌ.
أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ إِذا ذُكِرَ الاَْبْرارُ، وَصَلِّ عَلى
مُحَمَّد وَآلِهِ مَا اخْتَلَفَ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ، صَلاةً لا يَنْقَطِعُ
مَدَدُها، وَلا يُحْصى عَدَدُها، صَلاةً تَشْحَنُ الْهَواءَ، وَتَمْلاَُ
الاْرْضَ وَالسَّماءَ، صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ حَتّى يَرضى، وَصَلَّى اللّهُ
عَلَيْهِ وَآلِهِ بَعْدَ الرِّضا، صَلاةً لا حَدَّ لَها وَلا مُنْتَهى، يا
أَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
|
http://ehlibeytkutuphanesi.tripod.com |